20 Ekim 2018 Cumartesi

Kadın- Erkek Eşitsizliği Üzerine Eleştiri

Erkek ve kadınlar arasında yüzyıllardır süre gelen bir eşitsizlik bulunmaktadır. Tarihin ilk zamanlarından günümüze kadar süren ve çözümünü hala tam olarak bulamadığımız bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır. Erkekler fiziksel olarak güçlü olduklarını toplumsal normlarla kabul ettirmeye çalışmaktadırlar. Kadınların daha güçsüz olduklarını, tek başlarına bir şey başaramayacaklarını, cesaretlerinin olmadığını ve hatta zekâlarının ayakta dik bir şekilde durabilmek için yeterli olmadığını öne sürerler. Bunları sadece erkekler değil tüm toplumlar böyle kabul etmişlerdir. Kadınlar da çoğu toplumlarda bu düşünce altında boyun eğmek zorunda kalmış veya bırakılmıştır. Bu sorun sadece Türkiye ve Doğu toplumlarında görülmemelidir. Avrupa’yı her zaman örnek almamız gereken ve çağdaş düşünen toplumlar olduğunu savunuruz. Ancak Avrupa’nın geçmişine baktığımız zaman bu eşitsizliğin orada da olduğunu kolaylıkla görebiliriz. İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümü öğrencisi olarak İngiltere’den bu duruma örnek verebileceğimi düşünüyorum. İngiltere’de kadınlar da toplumun alt sınıfı olarak görülmekteydi. Kadınların sadece evde çocuk bakmak, ev işi yapmak ve hayatlarını geçindirebilmek amacıyla zengin kocalarla evlenmesi gerekiyordu. Evleneceği adamı sevmesi bile önemli değildi çünkü evlilikler aileler tarafından anlaşılarak yapılıyordu. Kadınların bir işte çalışması mümkün değildi. Erkekler tarafından bir obje olarak görülüyor, eşlerinin soyadları devam etsin diye erkek çocuk doğurma görevi yükleniyordu. Cinsel hayat kadınlar için yasakken erkekler için eğlence amaçlı yaşanabiliyordu.
Birinci Elizabeth İngiltere’de tahta gelen ilk kadın hükümdardı. Ancak toplumun onu bir kadın olarak ciddiye almayacağından dolayı korkuyor kendisine bir kralda olması gereken unvanları ve görevleri yüklüyordu. Ardından sahip olduğu gücü paylaşmak istemediği için herhangi bir adamla evlenip çocuk yapmamıştır. O dönemlerde kadınlar miras sahibi olamıyor, boşanma ardından kocalarından para alamıyor, çocuklarını üzerlerine alamıyorlardı. Ancak bu durumlar yavaş yavaş getirilen yasalarla ortadan kaldırılmaya başlandı. Kraliçe Elizabeth de tahta çıkan ilk kadın olarak “ülkeyi sadece erkekler yönetebilir” algısını da biraz olsun kırmış oldu. Kadınların oy kullanabilmesi için çıkarılan yasalar da eril toplum algısını kırma yönünde atılan bir diğer adım olarak sayılabilir.
İngiltere’den verilen örneklerden sonra kendi ülkemize döndüğümüz zaman İngiltere’de yaşanan, 18.yy ve19.yy’da çözülmeye çalışılan sorunların hala devam ediyor olduğunu görebiliriz. Kadınların hala alt sınıf görüldüğü ve başarısız olduklarının iddia edildiği bir toplumda yaşıyoruz. Toplumun bir kısmının bilinçli olduğu inkâr edilemez ancak çoğunluk maalesef eril toplum düzenini devam ettiriyor. En basit örnek kadın şoförlere olan tavırlar verilebilir. Eğer bir kadın trafiğe çıkıyorsa ve trafikte en ufak bir hata yaptığında erkek şoförler tarafından saygısız davranışlara maruz kalıyor, kendilerinin şoförlük yapmaması gerektiği iddia ediliyor. Bu ülkedeki insanların ilk önce araba kullanmanın yalnızca erkeklere ait olmadığını öğrenmesi lazım. Yapılan işlerin, çalışılan alanların kadın veya erkek olarak cinsiyeti olmaması gerekir. Kadınların gücünün yetmediği, fiziksel güç gerektiren işlerde erkeklerin çalışması çok normaldir. Ancak verdiğim örnekten gidecek olursak araba kullanmanın kadının fiziksel gücünü aşan bir tarafı yoktur. Diğer sorunlardan bahsedecek olursak, kadınların ülkenin doğusunda okula gitmedikleri, zorla çalıştırıldıkları, görücü usulü evlilikler yaptırıldıkları, küçük yaşta evlendirildikleri görülmektedir. Yukarıda bahsettiğim gibi kadınları obje olarak görme durumu burada da söz konusudur. Kadının söz sahibi olması gerektiğini kabul ettiğimiz zaman belki de eşitsizliğin olmadığı diğer ülkelerin seviyesine çıkabiliriz. Ancak siyasette bile çok aktif rol oynayan kadınlarımız yok. Kraliçe Birinci Elizabeth gibi bu ülkenin de iktidarına çok önceki yıllarda bir kadın geçseydi bu algımızı biraz olsun kırabilirdik. Kadınların erkeklerle eşit haklara sahip olması bizim ülkemizde diğer ülkelere göre çok geç gerçekleştirildi. Bu durumun da toplumun düşünceleri üzerinde etkisini görebiliriz. Fakat bu durumu değiştirmek de yine bizlerin elindedir.
Kadınların bu dünyada ne kadar önemli varlıklar olduğunu unutmamamız gerekir. Kadının söz sahibi olması, eğitilmesi, kendi ayakları üzerinde durabilmesi gerekmektedir. Hayatı erkeklerin tanıdığı kadar kadınların da tanıma hakkı vardır. Kadınları bastırarak, susturmaya çalışmak hiçbir sorunun çözümü değildir. Kadınların siyasette, bilimde, sosyal alanda daha fazla ortaya çıkması gerekir. Çünkü dünyamızda bulunan sadece iki cinsiyet var ve bu cinsiyetler birbirlerinin tamamlayıcısı olarak yaratılmıştır. Biri olmadan diğerinin sürekli ayakta kalmaya çalıştığı bir dünya yanlıştır. Her bireyin eşitsizlik konusunda bilinçlenmesi ve bunu etrafına aktarması gerekmektedir. Tarihten beri süren bazı tabuları yıktığımız zaman çağdaş bir insan olmayı başarabiliriz. Entelektüel insanların sorgulayarak çözümler arayan ve düşünen insanlar olduğundan bahsettik. Bu eşitsizliğin kaynağına giderek sorgulayıp, bunun ortadan kalkması için araştırmalar yaparak fikirler üretmemiz gerekiyor. Bu fikirleri de gerçekleştirmek bizim elimizde. Aksi takdirde bu sorun yüzyıllar öncesinde var olduğu gibi yüzyıllar sonrasında da devam edecektir. Eminim ki eşit bir toplum refah seviyesi yüksek toplumlara dönüşür. Özellikle bizim ülkemizin böyle bir refah seviyesine çok ihtiyacı var. Eşitliği sağlamak, bu seviyeyi yükseltmemiz için atacağımız adımlardan sadece biri.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder