Herkese iyi akşamlar diliyorum. Bundan bir kaç önce Ankara'da bulunan
Gökyay Vakfı Satranç Müzesi'ni gezme fırsatı yakaladım. Bu müze ile
ilgili de upuzun bir değerlendirme yazdım ve bunu başlıklara ayırdım. Bu
yazıda müzede gördüğüm olumlu ve olumsuz özelliklerden ve durumlardan
bahsetmek istedim. Eğer birgün bu müzeyi gezme fırsatınız olursa fikir
sahibi olma konusunda benim de size bir yardımım dokunur diye
düşünüyorum. O zaman haydi başlayalım;
Müze Hakkında Genel Bilgiler
Müze
Altındağ’da oldukça merkezi bir konumda bulunmaktadır. Akın Gökyay
tarafından kurulmuştur. Kendisinin satranca olan merakı Gökyay’ı satranç
koleksiyonuna iterek bu koleksiyonlarını bir oyun dışında kültürel ve
manevi değeri olan bir müze haline getirmiş, çok sayıda insana
ulaştırmıştır. Müze, Ankara’nın başkent oluşunun yıldönümü ile aynı
olan13 Ekim 2015 tarihinde kurulmuştur. Altındağ belediye binasının
hemen üst tarafında küçük bir Ankara evi mimarisindeki yapıyla
ziyaretçilere geleneksel dokuyu da hissettirmektedir. Ayrıca müzenin
yakınlarında çok sayıda farklı müze de bulunduğu için ziyaretçilerin
yapacakları kültür gezisine de olanak sağlayacak bir konumdadır.
Müzenin
girişinde kapıda bulunan satranç figürleri dikkat çekmekte ve
ziyaretçiye müze hakkında fikir verme konusunda oldukça etkilidir.
Ayrıca müzenin logosunda da bir satranç taşlarından olan at figürü
kullanılmıştır. Satranç aşığı olan kişilerin dikkatini çekmekte oldukça
başarılı olacak figürlerdir. Müze dışarıdan bakıldığında geleneksel bir
Ankara evi görünümündedir ve ziyaretçileri samimi bir hava ile
karşılamaktadır. Ben eski Ankara evlerini çok beğendiğim için binanın
dışına baktığımda o sıcaklığı hissettim. Binanın içerisine girildiğinde
sağ tarafta bilgi veren bir görevli, sol tarafta ise hediyelik eşya
mağazası bulunuyor. Biz arkadaşlarımızla iki gruba ayrılarak müzeyi
gezdiğimiz için bizden önce gelen arkadaşlarımızla ilgilenen görevli
açıkçası bizim yüzümüze bile bakmadı ve diğer arkadaşlarımızla
ilgilendi. Bize sadece biletlerimizi uzattı, müze hakkında herhangi bir
bilgi vermedi ve broşürü müzeden çıkmadan önce bizim isteğimiz
doğrultusunda bize dağıttı. Hediyelik eşya dükkânını ise oldukça küçük
ve pahalı buldum. Eşyaların bazıları Euro bazında satılmakta, Türk
Lirası ile satılan eşyalar da oldukça pahalıydı. Yaz dönemi olduğu için
insanların az olmasından dolayı görevlilerin çok rahat hareket ettiğini
gördüm. Hediyelik eşya dükkânına girdikten yaklaşık 10 dakika sonra
görevli yanımıza geldi. Bu durumda herhangi bir hırsızlık meydana
gelebilir. Müzenin planı ise görevlinin söylediğine göre alt ve üst kat U
şeklinde tasarlanmış ve bu U harfi birbirine ters şekilde duruyormuş.
Oysa ben müzenin haritadan kuşbakışı görüntüsüne baktığımda tam olarak
ter U şekli göremedim. Bunun dışında müzenin girişinin tam karşısında
bir kafe ve kafeden dışarıya çıkılan ufak bir kafe bulunuyor. Bu avlunun
üzeri tenteler ile kapatılmış, güneşten iyi koruyor fakat herhangi bir
yağmurda ne durumda olacağını bilemiyoruz. Ayrıca kış mevsiminde üzeri
kapanmadığı için tentelerin direklerine ısıtıcılar yerleştirilmiş.
Bunların soğukta yeterli olup olmayacağını belirsiz buldum.
Turnikelerden geçtiğinizde sol tarafta askılıkların ve dolapların olduğu
bir bölüm var. Bu kısım benim oldukça hoşuna giden taraf oldu.
İsterseniz paltonuzu ve eşyalarınızı emanete bırakabiliyorsunuz. Ancak
palto ile gezilmeye kırılacak eşya olmadığı için fazla müdahale
edilmediğini öğrendik fakat yiyecek ve içecek ile içeriye girmek
kesinlikle yasak. Müzede söyleşi, konser gibi bazı etkinlikler
gerçekleştiriliyormuş, çocuklar için yaz dönemlerinde satranç kursları
da açılıyormuş, kafe kısmında da özel günler için rezervasyon
yaptırabiliyor ve küçük kutlamalar yaptırılabiliyormuş. Bunun müzenin
halka tanıtılması adına oldukça yararlı bir adım olduğunu düşünüyorum.
Son olarak dolapların ve askıların yanında bir asansör bulunuyor. Bu
asansörün tam olarak engelliler için olup olmadığına emin olamadım.
Çünkü asansörün üst katta herhangi bir çıkışı gözüme çarpmadı. Ancak
engelliler için gerektiğinde kullanılması için bir tekerlekli sandalye
bulunuyor ve üst kata çıkmaları adına görevliler demir paletler
kullanıyor. Ayrıca engellilerden ücret alınmaması da oldukça nazik bir
uygulama.
Teknik Elemanlar ve Güvenlik Önlemleri
Müzede
aydınlatma tavandan sarkıtılan avizeler sayesinde ve camlardan içeriye
vuran güneş ışığı sayesinde sağlanıyor. Aynı zamanda benim en çok hoşuma
giden satranç taşı şeklinde yapılan dekor aydınlatmaları da müzenin
temasıyla bir uyum sağlayarak aydınlatmaya yardımcı oluyor. Vitrin
içindeki takımları aydınlatmak için ise özel olarak LED ışıklar
kullanılmış. Vitrin içindeki aydınlatmayı oldukça yeterli buldum. Her ne
açıdan bakarsanız bakın takımları rahatça görebilme imkânınız var. Tek
sıkıntı farklı ülkelerden gelen kupaların olduğu vitrinde herhangi bir
aydınlatma olmaması ve vitrinin önünde bulunan büyük avizenin,
pencerelerin cam üzerinde oldukça rahatsız edici bir yansıma yapmasıydı.
Hangi açıdan bakarsam bakayım bu yansımayı gördüm ve kupaları
incelememi engelledi. Ayrıca vitrini tam merdiven basamaklarına
yerleştirdikleri için kupaları tam olarak inceleyemedim. Onun dışında
pencerelerden gelen ışıkların takımların sergilendiği vitrinlere de
oldukça yansıma yapmaktaydı. Bu ışıkları azaltmak adına camlara perdeler
asılmıştı fakat ben perdeleri yetersiz buldum. Perdelerin kapalı olduğu
camlardan bile içeriye az da olsa ışık girmekteydi.
Isıtma olarak
müzenin her yanında kaloriferler bulunmaktaydı ve ısıtma doğalgaz ile
yapılıyor. Havalandırma için ise açık pencereler ve ayaklı klimalar
bulunuyor. Müzenin içerisi küçük olduğu ve benim gittiğim dönem de yaz
dönemi olduğu için ben içerisini oldukça havasız buldum. Bina eski
olduğu için klimaların duvarlara monte edilmesinin yasak olduğu söylendi
fakat ayaklı klimaları da çalışırken göremedim. Bu klimaları ise bizim
çalıştırmamız gerektiği söylediğinde oldukça şaşırdım. Çünkü
havalandırmanın müze çalışanları tarafından sağlanması gerektiğini
düşünüyorum. Hiçbir ziyaretçi Ankara sıcağından sonra müze gezmek için
basık ve sıcak bir bina tercih etmez. Bu durumda bizi serin bir iç
mekânın beklemesini isterdim.
Güvenlik olarak da binanın iç ve dış
mekânlarında çok sayıda güvenlik kamerası var. Binanın dışında da
müzenin 7/24 izlendiğini gösteren bir tabela asılmış. Ayrıca kameranın
bulunduğu duvarın biraz ilerisinde bir alarm sistemi bulunuyor. Bunlar
müzenin güvenliği açısından oldukça önemli fakat görevlilerin rahat
tavırları müzenin güvenliğini ister istemez tehlikeye atıyor. Öncelikle
girişte turnikeler var fakat çalışmıyor. Yani bir kişi istediği gibi
müzenin dışarısına çıkıp tekrar istediği gibi içeri girebiliyor ve
görevliler bu konuda size herhangi bir uyarıda bulunmuyor. Ayrıca metal
detektörler bulunuyor fakat bizim üzerimizde girerken kullanılmadı.
Çantalarında herhangi tehlikeli veya hırsızlık amaçlı bir eşya getiren
biri kolayca müzeye girebilir. Ben herhangi bir güvenlik görevlisi de
göremedim. Yaz dönemi olduğu için müzede yoğunluk olmuyor, vitrin
içindeki takımların da hırsızlıkla çalınacağı düşünülmüyor fakat
takımların çok değerli olduğunu düşündüğümüzde güvenliğin bu kadar göz
ardı edilmesi benim aklımda bir soru işareti bıraktı.
Doğalgaz
borularının gözle görülür olması ise müzenin iç ve dış mekânında bir
görüntü kirliğine sebep olmuş. Binanın o geleneksel görüntüsünü
bozduğunu düşünüyorum. Boruların boyanmasının yasak olduğu söylendi bu
yüzden bu durum göz ardı edilebilir. Şalter kapaklarının da açık olması
gözümü hem rahatsız etti hem de güvenlik açısından tehdit oluşturduğunu
düşündüm.
Müzedeki Fiziki Elemanlar
Müzenin
tabanı ve tavanı ahşap malzemeden yapılmış, duvarlar ise kata göre
farklılık göstermektedir. Giriş katında taş duvarlar kullanılmış ve
geleneksel hava oldukça güzel yansıtılmış. Taş duvarların vitrin veya
takımların renkleriyle herhangi gözü rahatsız eden bir zıtlık
yarattığını düşünmüyorum. Üst katta kullanılan beyaz duvar da gayet
sergilenen eserlerle uyumlu bir bütün oluşturmuş. Ayrıca kullanılan
ahşabın aşınması gibi bir söz konusu değildir. Çünkü ahşabı aşındıracak
şekilde ağır eserler sergilenmemektedir. Ahşabın ancak ziyaretçilerin
ayakkabıları sebebiyle aşınabileceğini düşünüyorum. Tavan yüksekliğini
de oldukça yeterli buldum. Uzun eserler rahatça binaya sokulabilir ancak
sergilenen eserler satranç takımları olduğu için buna gerek
kalmayacaktır. Taban üzerinde siyah renkli rotasyon çizgileri
bulunmaktadır fakat ben bu çizgileri çok sonra fark ettim. Göze çarpan
bir renk kullanılmamış. Okların daha dikkat çekici bir renk olması
ziyaretçilerin kafa karışıklığını gidermede daha etkili olabilir.
Müzenin
girişinde bir kat planı bulunmakta fakat bu planı ben müzeden çıkarken
fark ettim ve girişte sizi yönlendiren herhangi bir görevli veya
rotasyon çizgisi olmadığı için ben müzeyi tam ters rotasyonda gezdim ve
bu kafamı biraz karıştırdı. Kat planı ise cam üzerinde renkli bir
maddeyle çizilmişti ve arka planın renginde tamamen kaybolmuştu. Kat
planını görmek için oldukça çaba sarf ettim fakat yine de okuyamadım. Bu
durum camın arkasına yazıların daha görünür olmasını sağlayacak beyaz
bir arka planla düzeltilebilir. Müzenin içerisinde de yönlendirme amaçlı
panolar koyulmuş ancak benim bu panolar gözüme çarpmadı ve satranç
takımlarının ayrıldıkları temaları önlerinde bulunan küçük açıklama
yazılarından anlayabildim. Üst katta ise satrancın tarihinin verildiği
büyük bir pano bulunmakta ve bunun müzede satranç takımları sergilendiği
için uygun olduğunu düşünüyorum. Ayrıca müzenin bazı bölümlerinde
koltuklar, televizyon ve sandalyeler bulunuyor. Fakat bu koltukların
ziyaretçilerin dinlenmesi için yapıldığını düşünüyorum. Çünkü koltuk ve
sandalyelerin bulunduğu noktadan vitrinlerin içerisindeki takımları
görmek oldukça zor. Televizyonun da amacını pek anlayamadım. Ben
baktığımda hiçbiri açık değildi. Açık olduklarında da müze hakkında
bilgi, video, vs. oynatıldığını düşünmek istiyorum. Diğer yandan müzenin
pencerelerini mimari açıdan çok güzel buldum. Tam olarak geleneksel
Ankara evi yapısıyla uyumlu tahta pencereler kullanılmış. Pencerelerden
baktığınızda gördüğünüz Ankara manzarası sizi tamamen farklı bir dünyaya
taşıyor. Bu durumu da müzenin kurucusu Akın Gökyay’ın Ankara’ya olan
hayranlığı ile bağdaştırabiliyorum.
Sergileme ve Sunum Teknikleri
Müzede
sergileme ve sunum tekniği olarak durağan ve vitrin içi sergileme
tercih edilmiş Bu oldukça normaldir çünkü sergilenen eşyalar küçük
parçalı ve değerli eşyalardır. Herhangi kırılma, hırsızlık veya bozulma
gibi durumların önüne geçilmiştir. Müzedeki takımlar 6 farklı kıta, 110
farklı ülkeden gelmişlerdir. Bunların 424 tanesi Guinness Rekorlar
Kitabı’na ismini yazdıran eşsiz eserlerdir. Koleksiyonun ilk parçası
olan metal takım da müzede bulunmaktadır. Ancak bu takımın daha ilgi
çekici bir şekilde sergilenmesini isterdim. Çünkü müzenin yapı taşını
oluşturan takımdır. Bu da onu diğer takımlardan farklı yapmaktadır.
Takımların görevliden öğrendiğimiz kadarıyla hemen hemen hiçbiri ile
satranç oynanmamıştır. Hepsi özel ve hassas maddelerden yapılmış
takımlardır. Vitrinlerin içinde her takımın hangi temada olduğunu, hangi
malzemeden ve hangi ülkeden geldiğine dair bilgiler bulunmaktadır.
Ancak yazıların bazılarını oldukça küçük buldum ve bu durum okumamı
zorlaştırdı. Vitrinlerin ise içleri üçer veya dörder katlara ayrılmış.
Vitrinlerin en altındaki takımları incelemek için eğilmeniz gerekiyor ki
bu beni rahatsız eden bir durumdu. Ayrıca küçük bir çocuğun veya
sandalyedeki engelli bir bireyin bulundukları yerden en üst kattaki
takımları da görmeleri oldukça zor olabilir. Bu yüzden vitrinlerin
herkesin rahat şekilde görebileceği şekilde yapılması daha kullanışlı
olabilirdi diye düşünüyorum. Müzenin girişinde bulunan bir vitrinde de
yeni gelen ve satışa çıkarılacak takımlardan oluşan karma bir sergi
bulunmaktadır.
Sergileme Çeşitleri
Müzede
yalnızca farklı ülkelerden satranç takımlarının ziyaretçileri
sıkabileceği düşünülerek, yurtdışından gelen çok sayıda kupalar,
satrançla ilgili kitaplar, satranç temalı tablolar, müze kurucusunun
bulunduğu bir köşe de sergilenmiş. Bu tarz farklılıklar yapmanın
ziyaretçinin ilgisini çekmekte oldukça etkilidir. Ziyaretçiler sürekli
aynı şeyleri incelemekten bir süre sonra sıkılacaktır ve bu farklılıklar
onların sıkıntısını gidermekte etkili olabilir. Yukarıda belirttiğim
gibi satranç takımları Akın Gökyay’ın bireysel koleksiyonudur. Bu yüzden
koleksiyoner odaklı sergiler bulunmaktadır. Ayrıca zaman odaklı
sergiler arasında müzede sürekli sergiler bulunuyor. Müzede boş
vitrinler de gözüme çarptı. Yani depoda bekleyen herhangi bir ürün
bulunmadığını düşünüyorum. Yeni gelen satranç takımları da boş
vitrindeki yerlerine yerleştiriliyor. Ayrıca dönemsel olarak müzeye
resim sergileri de geldiğini öğrendim. Müzenin de dışarıya, alışveriş
merkezlerine süreli sergiler gönderdiğini öğrendim. Bu durum müzeye
ziyaretçi çekmek adına oldukça önemli bir uygulamadır. Müzenin sergileme
çeşidinden farklı olarak müze girişinin tavanında eser odakları sergi
olan renkli şemsiyeler de dikkatimi çekti. Ben renkli şemsiyeleri çok
sevdiğim için bu sergi oldukça hoşuma gitti. Müzenin genel havasına bir
farklılık kazandırdığını düşünüyorum.
Son olarak müzede sergileme
ve sunum tekniklerini sınıflandırma yaptığımız zaman koleksiyona
özelliklerini göz önünde bulundurabiliriz. Takımlar temalarına göre
sınıflandırılmış. Bunlar; ülkeler, tasarım, çocuk, savaş-barış ve
medeniyetlerdir. Bu takımlar arasında Türkiye’yi, Ankara’yı, Türk
kültürünü yansıtan çok sayıda takım gördüm. Ayrıca sadece Türkiye değil
dünyanın hemen hemen her ülkesini anlatan ve onların kültürlerini
yansıtan takımlar bulunmaktaydı. Bu aslında bir yandan ziyaretçiler
eğitici bir durumdur. Ziyaretçiler diğer ülkeler hakkında bilgi sahibi
olabilir, ülkeleri birbirleriyle kıyaslayabilirler. Örneğin Fransa’da
yapılan bir takımın eski Fransız modasına göre giyinmiş figürlerden
oluştuğunu gördüm ve bu oldukça hoşuma gitti. Bir İngiliz Dili ve
Edebiyatı öğrencisi olarak diğer ülkelerin kültürlerin ve tarihlerine
oldukça ilgim vardır. Bu ilgimin satranç taşlarında yansımasını görmek
beni oldukça mutlu etti. Savaş- barış temasında ise tarihte geçen büyük
ve önemli savaşlar satranç takımları ile canlandırılmış gibi geldi.
Medeniyetler arasında ise Antik Yunan mitolojisinden olan takımı çok
beğendim çünkü kendi bölümümde mitoloji dersi aldım ve bu tanrıları
inceleme fırsatı bulmuştum. Bildiğim figürleri ve tanrıları satranç
taşlarında görmek oldukça hoşuma gitti. Çocuk temasında ise şirinler,
asteriks ve birçok çizgi film figürleri görmek beni çocukluğuma götürdü
ve yüzümde bir tebessüme sebep oldu. Ayrıca bu tarz takımlar çocukların
da ilgisini çekerek onların satranca olan ilgisini arttırabilir.
Sonuç
olarak müzenin oldukça farklı düşünülmüş olduğunu gördüm. Kimsenin
aklıma satranç takımını koleksiyon yapmak gelmez diye düşünüyorum. Ben
ilk müzeyi duyduğumda oldukça şaşırmıştım. Müzenin en azından herkes
tarafından bir kez de olsa görülmesini tavsiye ediyorum. Genel olarak
yapılan hatalara ve eksiklere rağmen güzel bir müze olduğunu
düşünüyorum. Sürekli heykel, tablo gibi eserler inceleyenler için farklı
bir deneyim olacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder