20 Ekim 2018 Cumartesi

Gökyay Vakfı Satranç Müzesi

Herkese iyi akşamlar diliyorum. Bundan bir kaç önce Ankara'da bulunan Gökyay Vakfı Satranç Müzesi'ni gezme fırsatı yakaladım. Bu müze ile ilgili de upuzun bir değerlendirme yazdım ve bunu başlıklara ayırdım. Bu yazıda müzede gördüğüm olumlu ve olumsuz özelliklerden ve durumlardan bahsetmek istedim. Eğer birgün bu müzeyi gezme fırsatınız olursa fikir sahibi olma konusunda benim de size bir yardımım dokunur diye düşünüyorum. O zaman haydi başlayalım;

Müze Hakkında Genel Bilgiler
Müze Altındağ’da oldukça merkezi bir konumda bulunmaktadır. Akın Gökyay tarafından kurulmuştur. Kendisinin satranca olan merakı Gökyay’ı satranç koleksiyonuna iterek bu koleksiyonlarını bir oyun dışında kültürel ve manevi değeri olan bir müze haline getirmiş, çok sayıda insana ulaştırmıştır. Müze, Ankara’nın başkent oluşunun yıldönümü ile aynı olan13 Ekim 2015 tarihinde kurulmuştur. Altındağ belediye binasının hemen üst tarafında küçük bir Ankara evi mimarisindeki yapıyla ziyaretçilere geleneksel dokuyu da hissettirmektedir. Ayrıca müzenin yakınlarında çok sayıda farklı müze de bulunduğu için ziyaretçilerin yapacakları kültür gezisine de olanak sağlayacak bir konumdadır.
Müzenin girişinde kapıda bulunan satranç figürleri dikkat çekmekte ve ziyaretçiye müze hakkında fikir verme konusunda oldukça etkilidir. Ayrıca müzenin logosunda da bir satranç taşlarından olan at figürü kullanılmıştır. Satranç aşığı olan kişilerin dikkatini çekmekte oldukça başarılı olacak figürlerdir. Müze dışarıdan bakıldığında geleneksel bir Ankara evi görünümündedir ve ziyaretçileri samimi bir hava ile karşılamaktadır. Ben eski Ankara evlerini çok beğendiğim için binanın dışına baktığımda o sıcaklığı hissettim. Binanın içerisine girildiğinde sağ tarafta bilgi veren bir görevli, sol tarafta ise hediyelik eşya mağazası bulunuyor. Biz arkadaşlarımızla iki gruba ayrılarak müzeyi gezdiğimiz için bizden önce gelen arkadaşlarımızla ilgilenen görevli açıkçası bizim yüzümüze bile bakmadı ve diğer arkadaşlarımızla ilgilendi. Bize sadece biletlerimizi uzattı, müze hakkında herhangi bir bilgi vermedi ve broşürü müzeden çıkmadan önce bizim isteğimiz doğrultusunda bize dağıttı. Hediyelik eşya dükkânını ise oldukça küçük ve pahalı buldum. Eşyaların bazıları Euro bazında satılmakta, Türk Lirası ile satılan eşyalar da oldukça pahalıydı. Yaz dönemi olduğu için insanların az olmasından dolayı görevlilerin çok rahat hareket ettiğini gördüm. Hediyelik eşya dükkânına girdikten yaklaşık 10 dakika sonra görevli yanımıza geldi. Bu durumda herhangi bir hırsızlık meydana gelebilir. Müzenin planı ise görevlinin söylediğine göre alt ve üst kat U şeklinde tasarlanmış ve bu U harfi birbirine ters şekilde duruyormuş. Oysa ben müzenin haritadan kuşbakışı görüntüsüne baktığımda tam olarak ter U şekli göremedim. Bunun dışında müzenin girişinin tam karşısında bir kafe ve kafeden dışarıya çıkılan ufak bir kafe bulunuyor. Bu avlunun üzeri tenteler ile kapatılmış, güneşten iyi koruyor fakat herhangi bir yağmurda ne durumda olacağını bilemiyoruz. Ayrıca kış mevsiminde üzeri kapanmadığı için tentelerin direklerine ısıtıcılar yerleştirilmiş. Bunların soğukta yeterli olup olmayacağını belirsiz buldum. Turnikelerden geçtiğinizde sol tarafta askılıkların ve dolapların olduğu bir bölüm var. Bu kısım benim oldukça hoşuna giden taraf oldu. İsterseniz paltonuzu ve eşyalarınızı emanete bırakabiliyorsunuz. Ancak palto ile gezilmeye kırılacak eşya olmadığı için fazla müdahale edilmediğini öğrendik fakat yiyecek ve içecek ile içeriye girmek kesinlikle yasak. Müzede söyleşi, konser gibi bazı etkinlikler gerçekleştiriliyormuş, çocuklar için yaz dönemlerinde satranç kursları da açılıyormuş, kafe kısmında da özel günler için rezervasyon yaptırabiliyor ve küçük kutlamalar yaptırılabiliyormuş. Bunun müzenin halka tanıtılması adına oldukça yararlı bir adım olduğunu düşünüyorum. Son olarak dolapların ve askıların yanında bir asansör bulunuyor. Bu asansörün tam olarak engelliler için olup olmadığına emin olamadım. Çünkü asansörün üst katta herhangi bir çıkışı gözüme çarpmadı. Ancak engelliler için gerektiğinde kullanılması için bir tekerlekli sandalye bulunuyor ve üst kata çıkmaları adına görevliler demir paletler kullanıyor. Ayrıca engellilerden ücret alınmaması da oldukça nazik bir uygulama.

Teknik Elemanlar ve Güvenlik Önlemleri
Müzede aydınlatma tavandan sarkıtılan avizeler sayesinde ve camlardan içeriye vuran güneş ışığı sayesinde sağlanıyor. Aynı zamanda benim en çok hoşuma giden satranç taşı şeklinde yapılan dekor aydınlatmaları da müzenin temasıyla bir uyum sağlayarak aydınlatmaya yardımcı oluyor. Vitrin içindeki takımları aydınlatmak için ise özel olarak LED ışıklar kullanılmış. Vitrin içindeki aydınlatmayı oldukça yeterli buldum. Her ne açıdan bakarsanız bakın takımları rahatça görebilme imkânınız var. Tek sıkıntı farklı ülkelerden gelen kupaların olduğu vitrinde herhangi bir aydınlatma olmaması ve vitrinin önünde bulunan büyük avizenin, pencerelerin cam üzerinde oldukça rahatsız edici bir yansıma yapmasıydı. Hangi açıdan bakarsam bakayım bu yansımayı gördüm ve kupaları incelememi engelledi. Ayrıca vitrini tam merdiven basamaklarına yerleştirdikleri için kupaları tam olarak inceleyemedim. Onun dışında pencerelerden gelen ışıkların takımların sergilendiği vitrinlere de oldukça yansıma yapmaktaydı. Bu ışıkları azaltmak adına camlara perdeler asılmıştı fakat ben perdeleri yetersiz buldum. Perdelerin kapalı olduğu camlardan bile içeriye az da olsa ışık girmekteydi.
Isıtma olarak müzenin her yanında kaloriferler bulunmaktaydı ve ısıtma doğalgaz ile yapılıyor. Havalandırma için ise açık pencereler ve ayaklı klimalar bulunuyor. Müzenin içerisi küçük olduğu ve benim gittiğim dönem de yaz dönemi olduğu için ben içerisini oldukça havasız buldum. Bina eski olduğu için klimaların duvarlara monte edilmesinin yasak olduğu söylendi fakat ayaklı klimaları da çalışırken göremedim. Bu klimaları ise bizim çalıştırmamız gerektiği söylediğinde oldukça şaşırdım. Çünkü havalandırmanın müze çalışanları tarafından sağlanması gerektiğini düşünüyorum. Hiçbir ziyaretçi Ankara sıcağından sonra müze gezmek için basık ve sıcak bir bina tercih etmez. Bu durumda bizi serin bir iç mekânın beklemesini isterdim.
Güvenlik olarak da binanın iç ve dış mekânlarında çok sayıda güvenlik kamerası var. Binanın dışında da müzenin 7/24 izlendiğini gösteren bir tabela asılmış. Ayrıca kameranın bulunduğu duvarın biraz ilerisinde bir alarm sistemi bulunuyor. Bunlar müzenin güvenliği açısından oldukça önemli fakat görevlilerin rahat tavırları müzenin güvenliğini ister istemez tehlikeye atıyor. Öncelikle girişte turnikeler var fakat çalışmıyor. Yani bir kişi istediği gibi müzenin dışarısına çıkıp tekrar istediği gibi içeri girebiliyor ve görevliler bu konuda size herhangi bir uyarıda bulunmuyor. Ayrıca metal detektörler bulunuyor fakat bizim üzerimizde girerken kullanılmadı. Çantalarında herhangi tehlikeli veya hırsızlık amaçlı bir eşya getiren biri kolayca müzeye girebilir. Ben herhangi bir güvenlik görevlisi de göremedim. Yaz dönemi olduğu için müzede yoğunluk olmuyor, vitrin içindeki takımların da hırsızlıkla çalınacağı düşünülmüyor fakat takımların çok değerli olduğunu düşündüğümüzde güvenliğin bu kadar göz ardı edilmesi benim aklımda bir soru işareti bıraktı.
Doğalgaz borularının gözle görülür olması ise müzenin iç ve dış mekânında bir görüntü kirliğine sebep olmuş. Binanın o geleneksel görüntüsünü bozduğunu düşünüyorum. Boruların boyanmasının yasak olduğu söylendi bu yüzden bu durum göz ardı edilebilir. Şalter kapaklarının da açık olması gözümü hem rahatsız etti hem de güvenlik açısından tehdit oluşturduğunu düşündüm.




Müzedeki Fiziki Elemanlar
Müzenin tabanı ve tavanı ahşap malzemeden yapılmış, duvarlar ise kata göre farklılık göstermektedir. Giriş katında taş duvarlar kullanılmış ve geleneksel hava oldukça güzel yansıtılmış. Taş duvarların vitrin veya takımların renkleriyle herhangi gözü rahatsız eden bir zıtlık yarattığını düşünmüyorum. Üst katta kullanılan beyaz duvar da gayet sergilenen eserlerle uyumlu bir bütün oluşturmuş. Ayrıca kullanılan ahşabın aşınması gibi bir söz konusu değildir. Çünkü ahşabı aşındıracak şekilde ağır eserler sergilenmemektedir. Ahşabın ancak ziyaretçilerin ayakkabıları sebebiyle aşınabileceğini düşünüyorum. Tavan yüksekliğini de oldukça yeterli buldum. Uzun eserler rahatça binaya sokulabilir ancak sergilenen eserler satranç takımları olduğu için buna gerek kalmayacaktır. Taban üzerinde siyah renkli rotasyon çizgileri bulunmaktadır fakat ben bu çizgileri çok sonra fark ettim. Göze çarpan bir renk kullanılmamış. Okların daha dikkat çekici bir renk olması ziyaretçilerin kafa karışıklığını gidermede daha etkili olabilir.
Müzenin girişinde bir kat planı bulunmakta fakat bu planı ben müzeden çıkarken fark ettim ve girişte sizi yönlendiren herhangi bir görevli veya rotasyon çizgisi olmadığı için ben müzeyi tam ters rotasyonda gezdim ve bu kafamı biraz karıştırdı. Kat planı ise cam üzerinde renkli bir maddeyle çizilmişti ve arka planın renginde tamamen kaybolmuştu. Kat planını görmek için oldukça çaba sarf ettim fakat yine de okuyamadım. Bu durum camın arkasına yazıların daha görünür olmasını sağlayacak beyaz bir arka planla düzeltilebilir. Müzenin içerisinde de yönlendirme amaçlı panolar koyulmuş ancak benim bu panolar gözüme çarpmadı ve satranç takımlarının ayrıldıkları temaları önlerinde bulunan küçük açıklama yazılarından anlayabildim. Üst katta ise satrancın tarihinin verildiği büyük bir pano bulunmakta ve bunun müzede satranç takımları sergilendiği için uygun olduğunu düşünüyorum. Ayrıca müzenin bazı bölümlerinde koltuklar, televizyon ve sandalyeler bulunuyor. Fakat bu koltukların ziyaretçilerin dinlenmesi için yapıldığını düşünüyorum. Çünkü koltuk ve sandalyelerin bulunduğu noktadan vitrinlerin içerisindeki takımları görmek oldukça zor. Televizyonun da amacını pek anlayamadım. Ben baktığımda hiçbiri açık değildi. Açık olduklarında da müze hakkında bilgi, video, vs. oynatıldığını düşünmek istiyorum. Diğer yandan müzenin pencerelerini mimari açıdan çok güzel buldum. Tam olarak geleneksel Ankara evi yapısıyla uyumlu tahta pencereler kullanılmış. Pencerelerden baktığınızda gördüğünüz Ankara manzarası sizi tamamen farklı bir dünyaya taşıyor. Bu durumu da müzenin kurucusu Akın Gökyay’ın Ankara’ya olan hayranlığı ile bağdaştırabiliyorum.

 

Sergileme ve Sunum Teknikleri
            Müzede sergileme ve sunum tekniği olarak durağan ve vitrin içi sergileme tercih edilmiş Bu oldukça normaldir çünkü sergilenen eşyalar küçük parçalı ve değerli eşyalardır. Herhangi kırılma, hırsızlık veya bozulma gibi durumların önüne geçilmiştir. Müzedeki takımlar 6 farklı kıta, 110 farklı ülkeden gelmişlerdir. Bunların 424 tanesi Guinness Rekorlar Kitabı’na ismini yazdıran eşsiz eserlerdir. Koleksiyonun ilk parçası olan metal takım da müzede bulunmaktadır. Ancak bu takımın daha ilgi çekici bir şekilde sergilenmesini isterdim. Çünkü müzenin yapı taşını oluşturan takımdır. Bu da onu diğer takımlardan farklı yapmaktadır. Takımların görevliden öğrendiğimiz kadarıyla hemen hemen hiçbiri ile satranç oynanmamıştır. Hepsi özel ve hassas maddelerden yapılmış takımlardır. Vitrinlerin içinde her takımın hangi temada olduğunu, hangi malzemeden ve hangi ülkeden geldiğine dair bilgiler bulunmaktadır. Ancak yazıların bazılarını oldukça küçük buldum ve bu durum okumamı zorlaştırdı. Vitrinlerin ise içleri üçer veya dörder katlara ayrılmış. Vitrinlerin en altındaki takımları incelemek için eğilmeniz gerekiyor ki bu beni rahatsız eden bir durumdu. Ayrıca küçük bir çocuğun veya sandalyedeki engelli bir bireyin bulundukları yerden en üst kattaki takımları da görmeleri oldukça zor olabilir. Bu yüzden vitrinlerin herkesin rahat şekilde görebileceği şekilde yapılması daha kullanışlı olabilirdi diye düşünüyorum. Müzenin girişinde bulunan bir vitrinde de yeni gelen ve satışa çıkarılacak takımlardan oluşan karma bir sergi bulunmaktadır.



Sergileme Çeşitleri
Müzede yalnızca farklı ülkelerden satranç takımlarının ziyaretçileri sıkabileceği düşünülerek, yurtdışından gelen çok sayıda kupalar, satrançla ilgili kitaplar, satranç temalı tablolar, müze kurucusunun bulunduğu bir köşe de sergilenmiş. Bu tarz farklılıklar yapmanın ziyaretçinin ilgisini çekmekte oldukça etkilidir. Ziyaretçiler sürekli aynı şeyleri incelemekten bir süre sonra sıkılacaktır ve bu farklılıklar onların sıkıntısını gidermekte etkili olabilir. Yukarıda belirttiğim gibi satranç takımları Akın Gökyay’ın bireysel koleksiyonudur. Bu yüzden koleksiyoner odaklı sergiler bulunmaktadır. Ayrıca zaman odaklı sergiler arasında müzede sürekli sergiler bulunuyor. Müzede boş vitrinler de gözüme çarptı. Yani depoda bekleyen herhangi bir ürün bulunmadığını düşünüyorum. Yeni gelen satranç takımları da boş vitrindeki yerlerine yerleştiriliyor. Ayrıca dönemsel olarak müzeye resim sergileri de geldiğini öğrendim. Müzenin de dışarıya, alışveriş merkezlerine süreli sergiler gönderdiğini öğrendim. Bu durum müzeye ziyaretçi çekmek adına oldukça önemli bir uygulamadır. Müzenin sergileme çeşidinden farklı olarak müze girişinin tavanında eser odakları sergi olan renkli şemsiyeler de dikkatimi çekti. Ben renkli şemsiyeleri çok sevdiğim için bu sergi oldukça hoşuma gitti. Müzenin genel havasına bir farklılık kazandırdığını düşünüyorum.
Son olarak müzede sergileme ve sunum tekniklerini sınıflandırma yaptığımız zaman koleksiyona özelliklerini göz önünde bulundurabiliriz. Takımlar temalarına göre sınıflandırılmış. Bunlar; ülkeler, tasarım, çocuk, savaş-barış ve medeniyetlerdir. Bu takımlar arasında Türkiye’yi, Ankara’yı, Türk kültürünü yansıtan çok sayıda takım gördüm. Ayrıca sadece Türkiye değil dünyanın hemen hemen her ülkesini anlatan ve onların kültürlerini yansıtan takımlar bulunmaktaydı. Bu aslında bir yandan ziyaretçiler eğitici bir durumdur. Ziyaretçiler diğer ülkeler hakkında bilgi sahibi olabilir, ülkeleri birbirleriyle kıyaslayabilirler. Örneğin Fransa’da yapılan bir takımın eski Fransız modasına göre giyinmiş figürlerden oluştuğunu gördüm ve bu oldukça hoşuma gitti. Bir İngiliz Dili ve Edebiyatı öğrencisi olarak diğer ülkelerin kültürlerin ve tarihlerine oldukça ilgim vardır. Bu ilgimin satranç taşlarında yansımasını görmek beni oldukça mutlu etti. Savaş- barış temasında ise tarihte geçen büyük ve önemli savaşlar satranç takımları ile canlandırılmış gibi geldi. Medeniyetler arasında ise Antik Yunan mitolojisinden olan takımı çok beğendim çünkü kendi bölümümde mitoloji dersi aldım ve bu tanrıları inceleme fırsatı bulmuştum. Bildiğim figürleri ve tanrıları satranç taşlarında görmek oldukça hoşuma gitti. Çocuk temasında ise şirinler, asteriks ve birçok çizgi film figürleri görmek beni çocukluğuma götürdü ve yüzümde bir tebessüme sebep oldu. Ayrıca bu tarz takımlar çocukların da ilgisini çekerek onların satranca olan ilgisini arttırabilir.
Sonuç olarak müzenin oldukça farklı düşünülmüş olduğunu gördüm. Kimsenin aklıma satranç takımını koleksiyon yapmak gelmez diye düşünüyorum. Ben ilk müzeyi duyduğumda oldukça şaşırmıştım. Müzenin en azından herkes tarafından bir kez de olsa görülmesini tavsiye ediyorum. Genel olarak yapılan hatalara ve eksiklere rağmen güzel bir müze olduğunu düşünüyorum. Sürekli heykel, tablo gibi eserler inceleyenler için farklı bir deneyim olacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder